13 Kasım 1980 tarihinde Hakk’ın rahmetine kavuşan gönüller sultanı Mehmed Zâhid Kotku Hocaefendi’yi, dünyaya gelişlerinin hicri 121. yıldönümünde yâd ediyoruz. DunyaBizim.Com sitesinden Yusuf Sami Kamadan’ın Mahmud Es'ad Coşan Eğitim ve Araştırma Merkezi Başkanı Dr. Necdet Yılmaz ile Mehmed Zâhid Kotku Hocaefendi’nin hayatı, çalışmaları, fikirleri ve eserleri üzerine yaptığı söyleşiyi yâd günü vesilesiyle istifadenize sunuyoruz. AKRA FM


Mehmed Zâhid Kotku kimdir? Sizlerden dinleyebilir miyiz?
Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri aslen bugün Azerbaycan sınırları içerisinde kalan Şeki şehrindendir. Babası 16 yaşlarındayken, Rusların baskısı neticesinde Şeki'den Türkiye'ye hicret etmişler ve yine Şeki'ye pek çok yönüyle benzeyen Bursa'ya gelmişler ve buraya yerleşmişlerdir. Babası temel dînî tahsilini memleketinde de almış olmakla beraber, Bursa'da çeşitli medreselerde de okumuş. İmamlık vazifesinde de bulunmuş Bursa'da. Mehmed Zâhid Kotku da işte İbrahim Efendi ve yine oradan gelen Sabire Hanım'ın oğlu olarak 1897 yılında, Bursa'da Türkmenzâde Yokuşu denilen kale içinde dünyaya gelmiştir.
İlkokul, ortaokul ve sanat mektebini Bursa'da okumuş, sanat mektebini bitirir bitirmez de 1916 yılının Nisan ayında 1. Dünya Savaşı sebebiyle askere alınmış. Askere alınış tarihi 1916 yılının 27 Nisan'ıdır. Bir sene İstanbul'da ilk eğitimini gördükten sonra Diyarbakır'a, Diyarbakır'dan da Şam ve Der'âya gitmiş. 1. Dünya Savaşı'nda muhabereci olduğu için, Şam cephesinin adım adım, gün gün geriye çekilmesine tanıklık etmiş ve askerlik hatıralarını günlük olarak yazmış. Yaşadıklarını günlük olarak tutmuş. İnşallah neşre hazırlıyoruz. Hem hayatıyla alakalı hem de muhabereci de olduğu için önemli sayılabilecek bilgileri o yazılanlardan izlememiz mümkün olacaktır.
Cephe geriye çekilince İstanbul'a gelmiş ve İstanbul'da askerliğine devam etmiş. 1919 Ağustos ayında, “1315 doğumlular 1 yıl askerlik yapmış sayılacaklar ve askerliklerine devam edecekler” diye bir tebligat gelmiş. Üç buçuk yıllık zorlu askerlik dönemi bir yıl askerlik yaptı olarak sayılıyor ve askerliğine Ayasofya Camii civarında bir birlikte devam ediyor. Tabi bu durum bir açıdan onun için yıkım ama diğer açıdan da ayrı bir tecelli. Celâl içerisinde cemâl tecellisi gibi. Mehmed Zâhid Efendi; Ayasofya Medreseleri'nde, Beyazıt Medreseleri'nde, Fatih Medreseleri'nde, Süleymaniye Medreseleri'nde derslere devam etmek sûretiyle o vakti de değerlendirmiş. Bundan başka dînî sohbetlere ve tekkelere devam etmiş. Askerlik süresi içerisinde İstanbul'da hafızlığını tamamlamış. Çeşitli müderrislerden dersler alarak çeşitli icazetler almış. İslâmî ilimlerde kendisini geliştirmiş. Günlüklerinden, Mehmed Zâhid Efendi'nin 1922 Mart ayında hâlâ asker olduğunu anlıyoruz. Ne zaman terhis olduğunu da bilemiyoruz. Genelkurmay Arşivi'nden tesbit edilebilir ama 6 sene fiilen askerliği olduğu kesin. Bu askerliğini de bir şekilde değerlendirmiş.
O zamanlarda Gümüşhânevî Dergâhı'yla tanışmış. Dergâhın postnişini Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî Hazretleri'nin halifesi Ömer Ziyâeddin Dağıstânî Hazretleri'ne intisab etmiş. Bir sene kadar ona devam ettikten sonra, Ömer Ziyâeddin Efendi'nin vefatıyla dergâhın sonraki postnişi Mustafa Feyzi Efendi'de seyr­i sülûkuna devam etmiş. Çeşitli senelerde halvetlere girmiş ve Mustafa Feyzi Efendi'den İslâmî ilimlere dair hem icazetnâme, hem de hilâfetnâme almış. Askerliğinden sonra çeşitli vazifeler gördüğü de anlaşılıyor. Mustafa Feyzi Efendi onu ilim ve irşad neşri için Osmanlı coğrafyasının çeşitli yerlerine görevlendirmiş. O da gitmiş. Tekkelerin kapatılmasından sonra ise İstanbul'da duramaz olmuş ve memleketi Bursa'ya yerleşmiş. 1929 yılında babasının vefatıyla birlikte yerleştikleri Bursa'nın İzvat Köyü'nde cami imamlığına başlamış. 1945 yılına kadar 16 sene bu camide imamlık yapmış. 1945 ­ 1952 yılları arasında Bursa'da Üftâde Camii ve Dergâhı'nda imamlık vazifesini devam ettirmiş. Tekke arkadaşı ve Gümüşhânevî Dergâhı'nın postnişini Abdulaziz Bekkine Hazretleri âhirete irtihal ettikten sonra da İstanbul'a gelmiş ve onun görev yaptığı Fatih'teki Ümmü Gülsüm Mescidi'nde görevine devam etmiş. 1952 ­ 58yılları arasında Ümmü Gülsüm Camii'nde bu vazifelerini yaptıktan sonra 1958 yılında o caminin istimlak meselesi gündeme geldiğinde İskenderpaşa Camii'ne naklolunmuş. Vefat ettiği 1980 yılına kadar da İskenderpaşa Camii'nde imamlık ve hatiplik vazifesini deruhte etmiş. 
İskenderpaşa Camii deyince aklımıza Mehmed Zâhid Kotku ve onun önderliğinde teşekkül eden cemaat geliyor. Mehmed Zâhid Kotku İskenderpaşa'da ne gibi faaliyetlerde bulunmuştu?
Öncelikle Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri'nin, büyükleri gibi Gümüşhânevî tasavvuf mektebinin önemli bir temsilcisi olduğunu ifade edelim. Büyüklerinin zorlu cumhuriyet döneminde yaptıkları faaliyetleri o da devam ettirmeye çalışmış. Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri bir cami imamı ama Hazret­i Peygamber'in (a.s) vârisi olduğunun farkında olan bir cami imamı. Camiyi hayatın merkezine alan ve etrafındaki insanlara da caminin önemini her hususta her zaman hatırlatan bir insan…
Cami merkezli bir irşad, tebliğ, vaaz yöntemi geliştirmiştir Mehmed Zâhid Efendi. Kendisinden önceki büyükler gibi, üniversite öğrencilerinden duyarlı olan kimseleri kendi halesine, kendi etrafına, kendi çevresine almış, onları yetiştirmeye çalışmış ve onları memleketin hizmetine yönlendirmiş. Eğitimlerini düzgün almalarını, iyi yetişmelerini salık vermiş; o eğitimlerini, o potansiyellerini memleketin hayrına kullanmaları konusunda Mehmed Zâhid Efendi'nin ciddi gayretleri olmuştur. Dolayısıyla o günün şartlarında İstanbul'a gelen zeki, az çok aklı başında, müsbet, İslâmî anlayışa sahip olan öğrenciler onun da yönlendirmesiyle memleketin meselelerine sahip çıkar olmuşlar. Kimisi sanayiye el atarken, kimisi de sosyal ve siyasal meselelerle ilgilenen, kafa yoran insanlar olmuşlardır. Türkiye'nin, İslam âleminin yeniden ayağa kalkmasının eğitimle olacağını öngördüğü için, böyle bir misyon ve sıkıntı taşıdığı için eğitim almış insanları bu tür yönlere sevketmiş. Bunun merkezi de zaman içerisinde kendisinin imamlık yapması hasebiyle İskenderpaşa olmuş. Dolayısıyla İskenderpaşa sembolü altında, aslında cami merkezli yeni bir İslâmî hayatın, yeni bir İslami anlayışın filizlerini vermiş.
Mehmed Zâhid Kotku'nun tabiri yerindeyse rahle­i tedrîsinden geçmiş ve ülkenin siyâsî, iktisâdî, içtimâî alanında etkili olmuş isimler oldu mu?
Tabi ki oldu. O, Türkiye'nin, İslam âleminin sanayileşmede geri olduğu bir zamanda Avrupa'yı, Amerika'yı takip etmiş, bizim bu manadaki geri noktalarımızı tespit etmiş ve sanayileşmeye teşvik etmiştir. Türkiye'de sanayiyle alakalı ilk fabrikaların kurulmasını teşvik etmiştir. Mesela Gümüş Motor Fabrikası'nı kurdurmuştur. Bununla Müslümanların “bu alanda bir şeyler yapılabilirmiş” gibi bir heyecana kapılmalarına vesile olmuştur. Yine 1960'lı yıllarda yayınevleri kurdurmuştur. Türkiye’de İslâmî bakımdan büyük açlığın olduğu, kitapların olmadığı bir dönemde yaptığı teşvik çok faydalı olmuştur. Kitaplar yok değil ama Latin harflerine geçtikten sonra o harflerle kitaplar yazılamamış, güncellenememiş tabi. Buna çözüm olarak yayınevleri kurdurmuş, kitaplar bastırmış ve kendisi de kitaplar yazmıştır.
Bunun dışında 60'lı yıllarda günlük gazeteler çıkarılmasına, insanımızın siyâsî alana girmesine, düzgün, dürüst, Allah rızasına dayalı, ülkeye hizmete yönelik gayretlerin gösterilmesine vesile olmuş. Neticede o dönemlerde kaliteli eğitim almış pek çok insan bu ülkenin gerek yönetiminde, gerek sosyal alanlarda, gerekse diğer alanlarda aldıkları vazifelerde çok hizmetler yapmışlar. Mesela merhum Turgut Özal, merhum Necmettin Erbakan ve pek çok siyâsî onun talebesi olmayı şeref saymıştır. Çeşitli sahalarda yetişmiş ilim, fikir, düşünce insanı onun rahle­i tedrisinden geçmiştir. 
Rahmetli Sabahattin Zaim Hoca da Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri'nin öğrencilerindendi. Sabahattin Zaim Hoca'nın bir tespiti vardı. “Sadece Türkiye değil, İslam âleminin uyanışında, ayağa kalkışında Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri'nin çok önemli bir payı vardır” derdi. Dünyayı, bu meselenin kıymetini, bu hususları iyi bilen bir insan olarak rahmetli Sabahattin Zaim Hoca'nın tespitini şahsen ben önemsiyorum. Türkiye'de bu noktaya gelişimizde, Türkiye'nin bu noktaya gelişinde, her alanda gelişiminde Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri'nin izini görmek mümkündür. Bunu bir kadirşinaslık olarak söylememiz gerekiyor. 
Mehmed Zâhid Kotku'nun 1916 yılında başlayıp 1922 yılına kadar uzayan askerlik sürecindeyken yazdığı notları olduğunu söylediniz. Oldukça önemli bir şey bu. Bundan bahseder misiniz lütfen?
O ilginçtir, defteri var. Gün gün, askere alındığı günden itibaren başlamış defterini işlemeye. Gün gün “şu gün şunu yaptım”,“bugün kayda değer bir şey olmadı” falan diye yazıyor. Altı sene bunu devam ettirmiş. Birinci Dünya Savaşı’nda Şam Cephesi’nde Dera’dan Şam’a, Şam’dan Halep’e, Halep’ten geriye doğru çekilmemizi gün gün görmüş. Uçakların nasıl bombalar yağdırdığını, askerlerin yanlarında nasıl hayatlarını kaybettiğini, işte mesela “falanca yerde binlerce asker yanı başımızda hayatını kaybetti” diye gün gün işliyor. Sonra İstanbul’a geliyor. İstanbul’un işgal günlerine tanık olmuş, onlarla alakalı önemli bilgiler veriyor ve İstanbul’un kültürel, mânevî dünyası ile alakalı çok önemli malumat veriyor. İşte “şu şu dergâhlara gittim”, “şu şu hocalardan ders aldım”, “şu şu hocanın şu bakış açısı vardı” falan gibi dergâhlardan, ilmî müesseselerden, camilerden, dinî toplantı yapılan yerlerden bize bilgiler veriyor bu günlüklerinde. İnşallah yakında bu defteri neşredeceğiz.
Mehmed Zâhid Kotku'nun bizzat kendisinin telif ettiği eserler de bulunuyor mu?
Çok sayıda eser telif etmiş. 1960’lı yıllarda henüz Müslümanların istifade edebileceği kayda değer kaynaklar yok iken kitaplar yazmış. “Tasavvufî Ahlak” diye beş cilt bir kitabı vardır. Tasavvuf klasiklerini güncelleyerek 20. yüzyıla taşımış bir eserdir. “Cennet Yolları”, “Hadislerle Nasihatler” gibi pek çok eserkaleme alarak insanları bu manada irşad etmeye çalışmıştır. İnsanlara tebliğ etmeye çalışmıştır. Eserleri büyük kitleler tarafından okunmuş, istifade edilmiştir. 
Ve vefâtı… Mehmed Zâhid Kotku'nun vefât sürecinden de bahseder misiniz lütfen?
Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri, ömrünün son dönemleri olan 1979 yılında uzun süre kalmak üzere Hicaz’a gidiyor. 6­ 7 ay Hicaz’da kalıyor fakat ağır rahatsızlanıyor. Türkiye’ye dönüyor, tedavi görüyor; tedaviden sonra epeyce de toparlanıyor. Fakat o da fazla sürmüyor ve 13 Kasım 1980 yılında irtihal ediyor, göçüyor. Cenazesi 12 Eylül hadisesinden bir ay sonra kadar gerçekleştiği için tabi sıkı yönetim dönemi. Buna rağmen cenazesine dünyanın her tarafından katılanlar oluyor ve İstanbul o zamana kadar görülmemiş bir kalabalık görüyor. Süleymaniye Camii’nde namazı kılınıyor ve dönemin Cumhurbaşkanının da onaylarıyla Süleymaniye Hazîresi’ne defnediliyor. Kenan Evren'in eşi zaman zaman Mehmet Zâhid Efendi’ye gelir gidermiş, muhibbânındanmış. Efendi'nin buraya defnedilmesinde onun da etkisi olduğu söylenir ama ne kadar vardır yoktur kesin bilmiyorum. Büyük bir cemaat tarafından cenaze namazı kılınıyor. 
Hazîrede Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri'nin hocaları vardır. Kendisinden hilafetnâme aldığı Gümüşhânevî Hazretleri'nin de halifesi olan Mustafa Feyzi Efendi burdadır. Yine ilk defa Gümüşhânevî Dergâhı'nda intisab ettiği Gümüşhanevî Dergâhı postnişinlerinden Ömer Ziyaeddin Dağıstanî Hazretleri de buradadır. Hemen ondan önceki şeyh olan Safranbolulu İsmail Necâti Efendi burdadır. Gümüşhânevî Hazretleri'nin baş halifesi, dergâhın ondan sonraki halifesi, postnişini Hasan Hilmi Efendi de buradadır. Ve tabi ki Kânûnî Sultan Süleyman Türbesi'nin giriş tarafının hemen solunda bulunan Gümüşhânevî Hazretleri'nin kabr­i şerîfi de yine bu hazîrededir. Mehmed Zâhid Efendi de onların bir takipçisi, bir devamcısı olarak buraya defnedilmiştir. 
Enteresan bir hâdiseyi kendisi kitaplarında da, sohbetlerinde de anlatır. Şeyh efendiler, Gümüşhânevî Hazretleri'nin halîfeleri, onun türbesinin yanına, bugünkü yol olarak geçip geldiğimiz bölüme defnedilmişler. Fakat 50'li yıllarda nakl­i kubûr yapmışlar, yine aynı hazire içerisinde de on ­ on beş metre ileriye kabirleri nakletmişler. Kabirleri naklederken de Mehmed Zâhid Efendi’nin bulunmasını istemişler. Kendisinin anlattığına göre şeyhi, üstadı Mustafa Feyzi Efendi'nin otuza yakın yıl geçmiş olmasına rağmen ne bedeninde ne de cesedinde hiçbir değişiklik olmamış. Bunu beyan eder, anlatırdı. Allah hepsine rahmet eylesin. 
Peki Mehmed Zâhid Kotku'nun açtığı bu yol, kendisinin vefatından sonra da devam etti mi?
Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri, vazîfesini damadı da olan Prof. Dr. Es’ad Coşan Hocamıza devretmiştir. Kendisi Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde öğretim üyesiydi. 1980’de Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri’nin irtihâli ile birlikte onun vazifesini devralmış, akademik kariyerini tamamladıktan sonra ‘87’de emekli olarak tamamen kendisini irşad ve tebliğ çalışmalarına vermiş. 2001 yılında da Avustralya’da müphem bir kaza neticesinde şehit olmuştur. Mehmed Zâhid Efendi’nin açtığı o bayrağı dünyanın her tarafında dalgalandırma hususunda gayret göstermiştir. Ondan sonra da Mehmed Zâhid Efendi’nin de torunu olan, Es’ad Coşan rahmetli hocamızın mahdumları Muharrem Nureddin Coşan Efendi aynı vazîfeyi devam ettirmektedir. 
Mehmed Zâhid Kotku'nun vizyonu günümüzde de devam ettiriliyor mu?
Bir defa İskender Paşa câmiası olarak, Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri, ondan önce Gümüşhanevî, ondan önce Hâlîd­i Bağdadî, işte bu yol ve ondan sonrakiler hayatın merkezine camiyi ve ilmi alan bir anlayışa sahiptiler. Cami ve ilim yanyana. İlmi ve ilim adamını baş tâcı etmeyi öngören bir anlayış. Onların ilimden anladığı da pratize edilen ilimdir. Onun dışında bütün hayatı kucaklayan bir İslâmî anlayışa sahip. Yani “hayatın belli alanlarında Müslüman olacaksın, belli alanlarında da onun dışında olacaksın” değil. Hayat tamamıyla İslamca yaşanması gereken bir alan onların nezdinde. Dolayısıyla hayatı topluca ele alan, düalizme, laisizme kaçmayan bir anlayışa sahipler. Kitap ve sünnet temel iki referans…
Gümüşhânevî Hazretleri'nin başlattığı Kur’an­ı Kerim ve sünnet temelli bir irşad anlayışı var. Nasıl icra ediliyor?
Gümüşhânevî Hazretleri “Râmûzü'l ­Ehâdis” kitabını cem ve telif etmiş. Ve onu dergâhın ders kitabı haline getirmiş. Devamlı okunmuş. Bu hâlen devam ediyor. Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri de, İskender Paşa Camii’nde her hafta Pazar günü ikindi ile akşam namazı arasında “Râmûzü'l­Ehâdis”den hadis dersleri yapmıştır. Toplumu, hitâb ettiği kitleyi hadislerle eğiten bir metodu benimsemişlerdir. Hadislerle eğitmişlerdir ve sünnet­i seniyyeyi ihya edip sahabe müslümanlığını ön plana çıkarmışlardır. Bu da önemli bir husustur. Cami, ilim, hadis merkezlilik, hayatın tamamını kuşatan bir İslami anlayış... 
Değerli vakitlerinizi ayırıp sorularımıza cevap verdiğiniz için çok teşekkür ediyoruz.
Kaynak: DunyaBizim.Com

Admin 24 Kasim 2014

ŞU AN CANLI

HAVA DURUMU


ANTALYA