___________________________________________


Babası, İbrahim Aleyhisselamın küçük oğlu olan İshak Aleyhisselam, annesi Refaka Hatundur. Babası 60 yaşlarında iken, dünyaya gelen ikiz kardeşlerden sonraki doğandır. Yakub Aleyhisselamın, kardeşi Ays ile ikiz olarak doğarken, elini, Ays’ın ökçesinden tutmuş olduğu halde, arkasından doğduğu için, Yakub ismi verildiği ve kardeşi Ays, tarafından öldürülmek korkusuyla, dayısının yanına gitmek üzere, gündüzleri saklanıp geceleri yürüdüğü için de, kendisine İsrail adı verildiği rivayet edilir. Kelime olarak İsrail İbranicede geceleyin (Allah(c.c)’a) yürüyen demektir.
Yakub Aleyhisselam Şam’da veya Hicaz bölgesinin kuzey yönündeki Şam istikametinde ve Akabe körfezine yakın topraklardaki Medyen’de doğdu.
O’nun gelişi de, babası İshak Aleyhisselam gibi, Kur’an-ı Kerim’de şöylece bildirilmiştir:
“Biz ona İshak’ı ve (onun oğlu) Yakub’u bağışladık. Her birine hidayet ettik(verdik)…”(En’am:84),
“… Biz ona da (İbrahim’e, o meleklerle) İshak’ı, İshak’ın ardından da(torunu) Yakub’u müjdeledik. …” (Hud:71)
“Biz de ona (İsmail’den sonra) İshak’ı da (torunu) Yakub’u da bağışladık. Peygamberliği ve kitapları da onun nesline verdik…” (Ankebut:27)
“İşte(İbrahim) onlardan ve Allah’dan başka yalvar(ıp tap)dıklarından ayrılınca, biz de ona İshak’ı ve Yakub’u bahşettik ve her birini peygamber yaptık.(Meryem:49)
“Kuvvet ve basiret sahibleri olan kullarımız İbrahim, İshak ve Yakub’u da hatırla.”(Sad:45)
Çocukluğu babasının yanında geçti. Babası İshak Aleyhisselam, Yakub Aleyhisselam için; “Ya Rabbi! Neslimden peygamber geleceğini buyurmuştun. O vadini bu oğlumdan zuhur ettir.” diye dua etti. Onun soyundan nice peygamberler göndermesi için, Ayeti Celile de buyurulduğu gibi Allahü Teâlâ ya niyazda bulundu.
“….Onun için tarafından bana bir oğul bağışla. Ki bana da mirasçı olsun, Yakub ailesine de mirasçı olsun. Rabbim, hem de O’nu rızana layık(olanlardan)kıl.”(Meryem:5-6)
Yakub Aleyhisselam babasının vefatından sonra annesinin tavsiyesi üzerine Harran’da bulunan dayısının yanına gitti. Orada uzun müddet kaldı. Dayısının büyük kızı Leyla ile evlendi. Bu evlilikten Rabil, Şem’ûn, Lâvi, Yehûda, İsâhar ve Zablûn adlı oğulları ile Dinâr isimli kızı doğdu. İbrahim Aleyhisselamın bildirdiği dinde iki kız kardeşle evlenmek caiz olduğundan ilk evliliğinden yedi sene sonra dayısının küçük kızı Râhil ile de evlendi. Bu hanımından da Bünyamin ve Yusuf adlı iki oğlu oldu. Ayrıca Belhe ve Zülfâ adlı iki cariyesi vardı. Belhe adlı cariyeden Dân ve Neftâle, Zülfâ adlı cariyesinden de Câd ve Âşir adlı oğulları doğdu. Böylece on iki oğlu oldu. Kırk sene kadar dayısının yanında kalan ve ona hizmet eden Yakub Aleyhisselama Allahü Teâlâ dan vahiy gelip Kenaan diyarı ahalisine peygamber olarak vazifelendirildiği bildirildi.
Dayısından izin alarak hanımları, oğulları, kendisine tâbi olanlar ve dayısının kendisine hediyeleriyle birlikte Harran’dan ayrılıp Kenaan diyarında Oraşalım’a (Beytülmakdis’e) geldi. Orada, bir tarla satın alıp çadırını kurdu. Sahra mevkiinde yüksek ve sağlamca bir Beyt (Mabet) yaptırdı. Kendisi ve oğulları için de ayrıca evler yaptırdı. Bundan sonra Yakub Aleyhisselam, insanları hak dine ve bir olan Allahü Teâlâ ya inanmaya ve O’na ibadet etmeye davet etti. Kenan diyarı ahalisinden çok kimse ona iman etti. Bu durumu, Kenan ilini idare eden Şüceym bin Dârân isimli kral haber aldı. Yakub Aleyhisselamın Kenan iline hâkim olup, saltanatını sona erdireceğinden korkuyordu. Melik Şüceym, Yakub Aleyhisselamı merak edip, vezirleri ile birlikte huzuruna vararak sordu:
“Sen kimsin, benden izinsiz olarak buraya nasıl geldin?” Yakub Aleyhisselam:“Ben, Yakub bin İshak’ım. Bu mekâna, Allahü Teâlâ nın izniyle geldim. Çünkü Allahü Teâlâ, yerlerin ve göklerin malikidir. Seni ve kavmini, bir olan Allah(c.c)’a ve benim Onun kulu ve peygamberi olduğuma imana davet için geldim. Eğer davetimi kabul edersen, inananlardan ve kurtulanlardan olursun. Şayet kabul etmezsen, seninle Allah(c.c) rızası için harp ederim.” diyerek cevap verdi.
Yakub Aleyhisselamın daveti üzerine, melik Şüceym dedi ki: “Ne ile harp edeceksin? Hangi ordunla karşıma çıkacaksın?” Yakub Aleyhisselam yanında duran oğullarına bakıp; “Allahü Teâlâ nın meleklerinin yardımıyla, şu oğullarım ve bana inananlarla” cevabını verdi. Yakub Aleyhisselamın bu sözüne iyice sinirlenen melik, vezirlerine “Bu ne diyor” diye sordu. Bir müddet sonra, melikin sıkıntısı ve kızgınlığı gidince, yaşlı olan veziri ayağa kalkarak; “Ey melik! Bu sözler seni kızdırmasın. Çünkü bu sözler, delilerin ve mecnunların sözleridir.” dedi. Melik ve adamları geldikleri yere döndükten sonra, Yakub Aleyhisselam, insanları Allahü Teâlâ ya iman ve ibadete davet etmeye devam etti. Bu daveti esnasında inananlar olduğu gibi, hiç aldırmayanlar da vardı. Bu uğurda insanlardan gelen birçok sıkıntılara katlanarak tebliğine devam ediyordu. Peygamberliğinin ilk ve sıkıntılı yılları olan bu sıralarda, Yusuf ve Bünyamin adlı oğullarının annesi olan, zevcesi Râhil vefat etmiş, Yusuf ile Bünyamin’de öksüz kalmışlardı.
Yakub Aleyhisselam, Allahü Teâlâ nın seçtiği, kendi zamanında yaşayan insanların, suret (görünüş) ve siret (huy ve yaşayış) yönünden en üstünüydü. Buğday benizli, güzel yüzlü, uzun boylu, kılsız vücutlu, zayıf ve nazik yapılı bir bedene sahipti. Halim selim, yumuşak huylu, doğru sözlü, ağır başlı, vakarlı, kerim ve cömertti. Kardeşi Ays’dan daha güzel konuşurdu.
Yakub Aleyhisselamın on iki oğlu olmuştur. Bu yüzden, onun on iki oğlunun torunlarına Beni İsrail, yani İsrail oğulları denilmiştir. Oğullarından her birinin sülâlesine “Sıbt”, hepsine birden torunları manasına gelen “Esbât” denir. Bunlara sonradan Yahudi adı verilmiştir.
Kenaani diyarında, yani Fenike denilen yerde, Sûr ve Beyrut ile Filistin ve Suriye’nin bir kısmından ibaret olan bölgede yaşayan insanlara peygamber olarak gönderilmiştir. Bahis mevzu olan bölge, tarihte Fenikeliler ya da Fenike Uygarlığı diye bilinen kavmin yaşadığı yerlerdir. Fenikelilerin, kendi dillerinde, kendilerine ne ad verdikleri tam olarak bilinmemektedir ama “Kenaani” diye anıldıkları da malumdur. Kenaani ise, İbranice de “tüccar” anlamına gelmektedir. Bu da onların ticaret erbabı olduklarını en iyi anlatan kelimelerden biridir.
Yakub Aleyhisselamın neslinden birçok peygamber geldi: Musa, Harun, Davut, Süleyman, Zekeriya, Yahya ve İsa Aleyhimüsselam bunlardandır.
Yakub Aleyhisselam elli yıl boyunca insanları Hak dine ve tek olan Allahü Teâlâ ya inanmaya ve O’na ibadet etmeye davet etti. Kenaan diyarı ahalisinden çok kimse ona iman etti. Kenaan diyarını idare eden Şüceym bin Dâran isimli kral, Yakub Aleyhisselama karşı çıktıysa da başarılı olamadı.
Yakub Aleyhisselam, anneleri vefat etmiş olan oğulları Bünyamin ve Yusuf’u diğer oğullarından çok seviyordu. Çünkü bu ikisi anneleri erken vefat ettiğinden anne şefkatinden mahrum kalmışlardı. Yusuf, halasının vefatına kadar onun yanında büyümüş, babası Yakub Aleyhisselamın ona duyduğu hasret ile sevgisi daha da katlanmıştı. Bundan dolayı Yakub Aleyhisselam özellikle Yusuf’a karşı aşırı muhabbet duyup onu bütün oğullarından üstün tutuyor ve yanından ayırmıyordu.
Yusuf yedi yaşlarındayken rüyasında on bir yıldız, ay ve güneşin kendisine secde ettiklerini gördü. Bu rüyasını babasına anlattı. Rüya tabirini iyi bilen Yakub Aleyhisselam oğluna ileride büyük nimetlere kavuşacağını ve kendisine peygamberlik verileceğini söyleyerek rüyasını kardeşlerine anlatmamasını tavsiye etti. Bu durum Kur’anı Kerimde şu Ayeti Celileler ile anlatılmaktadır.
“Hani bir zaman Yusuf, babasına: ‘Babacığım, inan ki ben (rüyamda) on bir yıldızla, güneş ve ayı gördüm, hem de onlar bana secde ediyorlardı’, demişti.(Babası Yakub) dedi ki: ‘Ey yavrucuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar(şeytana uyup sana kötülük ederler). Çünkü şeytan insan için apaçık bir düşmandır. Rabbin seni böylece (rüyandaki gibi) seçecek, sözlerin / rüyaların çözüm ve yorumundan sana (bir şeyler) öğretecek, sana da Yakub aile efradına da (tevbeleri neticesinde) nimetini, tıpkı daha önce ataların İbrahim ve İshak’a tamamladığı gibi tamamlayacak(seni peygamber yapacak)tır. Rabbin hakkıyla bilen hüküm ve hikmet sahibidir.(Yusuf:4-6)
Hazreti Yakub ile oğlu Yusuf bunları konuşurken, diğer evlatlarının annesi duymuş ve haberi oğullarına yetiştirmişti. Yakub Aleyhisselamın oğlu Yusuf’a karşı aşırı muhabbet göstermesini kıskanan diğer oğulları, bu haber üzerine ona haset edip, Yusuf’a beraberce tuzak kurup onu öldürmek istediler. Babalarından korktukları için de ne şekilde kötülük yapacaklarını tespit edemediler. Daha sonra kendi aralarında konuşup Yusuf Aleyhisselamı yol üzerindeki bir kuyuya atmayı kararlaştırdılar. Yusuf Aleyhisselamı babalarından alıp, beraberlerinde götürebilmek için hileye başvurdular. Yusuf Aleyhisselamı alıp kıra götürdüler ve kervanların geçtiği yolun kenarındaki bir kuyuya attılar. Sırtındaki gömleğini çıkarıp kestikleri bir hayvanın kanıyla boyadılar. Akşam olunca da kanlı gömleği babalarına getirip;
“Biz kırda yarış ederken, Yusuf’u eşyalarımızın yanında bırakmıştık. Onu kurt yemiş.” dediler.
Yakub Aleyhisselam oğullarının getirmiş olduğu, kana bulanmış fakat hiç yırtık ve çizgi bile olmayan Yusuf’unun gömleğine bakıp, oğlu Yusuf’u kurt yemediğini ve onun hayatta olduğunu anladı. Diğer oğullarına “o kurdun Yusuf’uma karşı şefkâti sizden fazlaymış. Vallahi bugüne kadar bu kurt gibi yumuşak huylu bir kurt görmedim. Oğlumu yemiş de sırtından gömleğini bile yırtmamış. Bu söyledikleriniz yalandır. Yusuf’a ne ettinizse siz ettiniz. Fakat elimden ne gelir. Benim için sabır etmekten güzel bir şey yoktur.” dedi.
Çok sevdiği oğlu Yusuf’u birlikte götürüp tekrar getirmeyerek “kurt yedi” diyen kardeşlerinin bu davranışlarından sonra, Yakub Aleyhisselamın evlatlarının yaptıklarına verdiği cevap ve bu konudaki Allah(c.c)’a tevekkülü Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılmaktadır:
“Bir de gömleğinin üzerinde sahte bir (kan lekesi) getirdiler. (Yakub): ‘Hayır!’ dedi, ‘Nefisleriniz sizi aldatıp (böyle kötü) bir işe sürükledi. Artık (bana düşen umutla) güzel bir sabırdır. (Bu) anlattıklarınız üzerine, yardımı istenecek ancak Allah’tır.”(Yusuf:18)
“(Yakub): ‘Ben, derin üzüntü ve tasamı yalnız Allah’a arz ederim ve Allah katından sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim,’dedi. (Yusuf:86)
İçli içli ağlayıp, kalbini Allahü Teâlâya bağladı ve oturdu. Yusuf Aleyhisselamın ayrılığından dolayı üzülüyor, fakat bu üzüntüsünü kimseye bildirmiyor, halinden de kimseye şikâyette bulunmuyor, oğluna kavuşacağı günü hasretle bekliyordu. Kıymetli dinleyenler, Yakub Aleyhisselam bitmeyen, tükenmeyen güzel bir sabra sahipti. O, sabrıyla ve ümidiyle örnek bir peygamberdi. Kendisi, evlat acısı ve evlat ihanetiyle imtihan edildi. Yakub Aleyhisselamın gözlerinin kaybolmasına, saçlarının ağarmasına ve belinin bükülmesine sebep olan bu evlat imtihanı ve onun örnek sabrı, Kur’an-ı Kerim’de söyle haber verilmiştir:“(Bunun üzerine Yakub) : ‘Hayır! Nefisleriniz (sizi aldatıp böyle) bir işi hoş gösterdi. Artık (bana düşen) güzel bir sabırdır. (Ben ise)Allah’ın onların hepsini bana kavuşturacağını ümit ederim. Çünkü O (her şeyi) hakkıyla bilen, (eşsiz) hüküm ve hikmet sahibidir’ dedi.”(Yusuf:83)
Hazreti Yakup, Hazreti Yusuf’un öldüğüne dair kendisine sahte delil getiren oğullarının bu yaptıkları karşısında nefisleri doğrultusunda hareket ettiklerini ifade etmiş. Böylece, oğullarına, “Nefsiniz sizi yanıltıp böyle bir işe sürüklemiş” derken insanın nefsine uyduğu takdirde çok kötü işler işleyebileceğine, nefsin insanı yanıltabileceğine ve tüm bu kötülüklerin nefse uymaktan kaynaklandığına da dikkat çekmiştir. Bu durum Ayeti Celile ile şöyle haber verilmiştir:
“… Çünkü gerçekten nefis, ‘Rabbimin kendisini esirgediği dışında’ var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir.“ (Yusuf Suresi, 53)
Atıldığı kuyudan bir kervancı tarafından çıkarılan ve Mısır’a götürülerek köle diye satılan Yusuf Aleyhisselam, Mısır Maliye Nazırı tarafından satın alındı. Maliye Nazırının sarayında özel olarak büyütülen Yusuf Aleyhisselam, Nazırın ölümünden sonra Maliye Nazırı oldu. Aldığı ekonomik tedbirler sayesinde, yedi sene müddetle devam eden kıtlık esnasında Mısır halkının rahat ve refah içinde yaşamasını sağladı. Yakub Aleyhisselam Bünyamin dışındaki oğullarını buğday ve erzak almak üzere Mısır’a gönderdi. Yusuf Aleyhisselam onları tanıdı ve ikramlarda bulunarak erzak verdirdi. İkinci defa gelişlerinde kardeşleri Bünyamin’i de getirmelerini söyledi. Onlar da ikinci gelişlerinde Bünyamin’i getirdiler. Kendi anne-baba bir kardeşi olan Bünyamin’i bir tedbirle yanında alıkoydu. Oğullarının bu defa da Bünyamin’i götürdükleri yerde bırakarak dönmeleri üzerine onlardan yüz çevirmiş, hasret ve üzüntüsü daha da artmış, keder ve ağlamasından dolayı gözlerine ak inmiş, göremez olmuştu. Bu hal Kur’an diliyle şöyle anlatılmaktadır.
“Ve (Yakub) onlardan yüz çevirdi de “ Ah Yusuf’um ah! Diye sızlandı ve kederinden (ağlayarak) iki gözüne ak düştü (perde indi). (Bununla beraber) o,(kederini oğullarına belli etmiyor) içine atıyordu.”(Yusuf:84)
“Evlatlarım! Gidin Yusuf’u ve kardeşini iyice araştırıp haber getirin.’ Allah’ın lütfundan ümidinizi kesmeyin. Çünkü kâfirler toplumundan başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez. (Yusuf:87)
 Hazreti Yakub, oğlu Yusuf’u bulacaklarına dair umudunu hiç yitirmemiş ve diğer oğullarına Allah(c.c)’ın rahmetinden umut kesmemelerini öğütlemiştir. Çünkü Allah(c.c)’ın rahmetinden umut kesmek, Müslümanlara değil, inkâr edenlere ait bir ruh halidir. Hazreti Yakub’un bu öğüdü de göstermektedir ki, şartlar ne kadar imkânsız gibi gözükürse gözüksün Allah(c.c)’tan ümit asla kesilmemelidir. Bundan dolayıdır ki Yakub Aleyhisselam, kayıp oğullarının bulunması ümidi ile diğer oğullarını tekrar Mısır’a gitmeye ikna etmiştir.
Yakup Aleyhisselam oğullarını üçüncü defa Mısır’a gönderirken, kendilerine içinde bulundukları her hal ve şartta tedbir almalarına dair öğütler vermiş ve onları akılcı davranmaya yönlendirmiştir. Hazreti Yakub’un Mısır’a gidecek olan çocuklarına tedbir almaları için verdiği bu nasihati bildiren ayetlere geçmeden önce güzel bir eser arası diyoruz efendim.
Hazreti Yakub’un Mısır’a gidecek olan çocuklarına tedbir almaları için verdiği nasihat şu Ayeti Celileler ile bildirilmiştir.
“(Mısır’a hareket etmeden önce onlara): ‘Oğullarım! (Mısır’a) bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin (nazar değmesinden korkuyorum). Gerçi, Allah’tan(gelecek) hiçbir şeyi sizden savamam. Hüküm ancak Allah’ındır. Ben ancak O’na dayanıp güvendim, tevekkül edenler de ancak O’na dayanıp güvensinler’ dedi.”(Yusuf:67)
Yakub Aleyhisselamın özelde oğullarına, genelde ise tüm müminle verdiği bu nasihat son derece önemlidir. Bu ayetlerde müminlerin her an her yerde tedbirli hareket etmeleri ve olası tehlikeleri hesap ederek, önlem almaları gerektiğine de dikkat çekilmektedir.
Yakub Aleyhisselamın oğulları üçüncü defa Mısır’a gidince, Yusuf Aleyhisselam kendini onlara tanıttı. Gömleğini babası Yakub Aleyhisselama gönderdi. Babasını ve bütün akrabalarını da Mısır’a dâvet etti. Oğullarının, Yusuf’un gömleği ile memleketlerine yaklaştıklarında Yakub Aleyhisselam çevresindekilere “Yusuf’un kokusunu duyuyorum” diyordu. Derken oğulları geldi ve durumu anlatarak Yusuf tarafından kendilerine emanet edilen gömleği babalarına verdiler. Yakub Aleyhisselam gömleği yüzüne gözüne sürünce gözleri açılarak görmeye başladı.
Yakub Aleyhisselam oğlunun daveti üzerine bütün akrabasını alarak Mısır’a gidip oğlu Yusuf Aleyhisselama kavuştu. Yusuf Aleyhisselam babasına ve yanındakilere büyük ikramlarda bulundu. Yakub Aleyhisselamın çocukları, neticede yaptıklarına pişman oldular. Babalarından ve kardeşleri Yusuf Aleyhisselamdan özür dilediler. Babaları Yakub Aleyhisselam ve kardeşleri Yusuf Aleyhisselam onları bağışladılar ve onlar için Allah(c.c)’a yalvarıp dua ettiler. Yakub Aleyhisselam oğlu Hazreti Yusuf’a kavuştuktan sonra, oğullarıyla birlikte, Mısır’da onunla birlikte on yedi yıl yaşadı. Yakub Aleyhisselamın vefatına yakın, Cebrail Aleyhis­selam gelip oğulları hakkındaki duasının kabul edildiğini, onların, önceki yaptıkları şeylerden dolayı affedildiklerini müjdeledi. Yakub Aleyhisselam, ölüm döşeğine düşünce, oğullarına: “Benden (vefatımdan) sonra, neye ibadet edeceksiniz?” diye sormuştu. Bu sorusu ve aldığı cevap Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılmaktadır:
“…O zaman (Yakub), oğullarına: ‘Benden sonra neye ibadet edeceksiniz?’ diye sormuş, onlar da: ‘Senin ilahın; babaların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilâhı olan bir ve tek İlâh (Allah)’a ibadet ederiz. Ve biz yalnız O’na teslim olanlarız’ demişlerdi.”(Bakara:133)
“İbrahim de bunu oğullarına tavsiye etti. (Torunu) Yakub da (öyle yaptı ve); ‘Ey oğullarım! Şüphe yok ki Allah size din(i İslam)’ı seçti; bundan böyle sizler,(müslümanca yaşayın ki) ancak müslümanlar olarak can verin’ dedi.” (Bakara:132)
 Yakub Aleyhisselam, vefat edeceği sırada, bütün oğulları ve oğullarının oğul­ları toplandı. Yakub Aleyhisselam, onlara bereket duası yaptı. Onlardan her birisi için birer söz söyledi. Cesedinin götürülüp Babası ishak Aleyhisselamın kabrinin yanına gömülmesini vasiyet etti.
Yakub Aleyhisselam, yüz kırk yedi yaşında vefat etti. Kendisini çok seven Mısır halkı, onun için uzun süre ağladılar. Yusuf Aleyhisselam, zamanın doktorlarına emir vererek babasının Yakub Aleyhisselamın cesedini, güzel koku ile kokulandırdı ve saçtan bir tabuta koydurdu. Mısır kralından aldığı izinle kardeşleri, Mısırlı askerler, Mısırın önde gelen büyükleri olduğu halde cenazeyi Habrun’a götürdü.
Yakub Aleyhisselamın ikiz kardeşi Ays’ta, bir anneden aynı günde doğdukları gibi birlikte vefat etmiş ve aynı günde, Yakub Aleyhisselamın vasiyeti olan Kudüs yakınlarındaki Halilür Rahmân’da bulunan babası İshak Aleyhisselamın yanına aynı kabre defnettiler. Rivayete göre burada dört kabir vardır. Bunlar İbrahim Aleyhisselama, İshâk Aleyhisselama, Sâre validemize ve Yakup Aleyhisselama aittir. Definden sonra uzaktan ve yakından gelen insanların baş sağlığı dileklerini kabul eden Yusuf Aleyhisselam, orada yedi gün kaldıktan sonra Mısır’a döndü.
Sevgili dinleyenler, Kur’an-ı kerimde Yakup Aleyhisselamın, dinde kuvvetli olduğu, ihlâs sâhibi olduğu, sâlihlerden olduğu, seçkin ve hayırlı kimselerden olduğu ve rüyâ tâbirini iyi bildiği açıklanmıştır.
“(Ey mü’minler!) Onlara deyin ki: ‘Biz Allah’a ve bize indirilen (Kur’an-ı Kerim)’e, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilene; Musa ve İsa’ya verilenlere, diğer peygamberlere verilen( kitap ve sayfa)lara iman ettik. Biz onlar arasında asla (inanç yönünden) bir ayırım yapmayız. Biz ancak O’na teslim olan(müslüman)larız.”(Bakara:136)
“ Yoksa siz; İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve onun evlatlarının Yahudi ve Hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? Deki: ‘Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Allah tarafından (bilinen ve bildirilen) bir şâhitliği gizleyenden daha zalim kim vardır? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.” (Bakara:140)
Yakup Aleyhisselamın hayatından bahseden muhtelif kaynaklarda, anlatıla gelen beş çeşit mucizesinin olduğu yazılıdır. Bu mucizelerini sıralamak gerekirse:
1-Duası bereketiyle bir koyunun karnından dört kuzu doğmuştu. Bir kavim gelip, Ey Allah’ın peygamberi, geçen sene koyunlarımız hiç doğurmadı. Cenâb-ı Hakka duâ ediniz, hem bu seneki, hem de geçen sene ki kuzuları birden versin, diye rica ettiler. Yakup Aleyhisselam dua edince, her bir koyundan dörder tâne doğmak sûretiyle koyunları çoğaldı.
2- Sesi, sürekli ve kuvvetli olup, üç konaklık yerden bile duyulurdu. Düşman askerine bağırdığı zaman korkularından kaçacak yer ararlardı.
3-Hazreti Yakub’un attığı şey, mesafeye bağlı kalmaksızın dilediği yere giderdi. Oğullarını Amâlika kavmiyle muhârebeye gönderince, muhâbere esnâsında Yehûda adlı oğlunun, süngü ve mızrakla silâhı parçalanmıştı. Yehûda, silâhım kırıldı babacığım, bir silâh gönderiniz, diye seslendiği anda, Hazreti Yakup işitip, bir dağ başından önceki gibi bir silâh attı ve seslendi. Yehûda sesini işitip, silâhı gördü ve yakalayarak düşmana saldırdı ve gâlip geldi. Hâlbuki aralarında 300 km’den fazla bir mesafe vardı.
4-Yakup Aleyhisselamın duası bereketiyle büyük ve küçük dağlar yerlerinden kalkmışlardır. Kenaan ahalisini dine dâvet ettiği vakit, orada bulunup, yörenin iki tarafını darlaştıran dağların başka yere naklolunmasıyla, yerlerinin geniş bir saha olmasını istemişlerdi. Yakup aleyhisselâm duâ edince, Muradları hâsıl olup, yerleri geniş ve düzlük olup havası da gâyet güzel olarak Hicaz’da en güzel yer olarak tanınmıştır.
5-Kenaan ahalisini imana davet ettiği vakit, oturdukları yerlerde bulunan dağlık ve taşlık yerlerin, bütün tepe ve taşların toprak olmasını teklif etmişlerdi. Yakup aleyhisselâm duâ edince, diledikleri gibi olmuştur.
Yakub Aleyhisselamın neslini devam ettiren Yusuf Aleyhisselamdan sonra akılca en üstün olan Yehûdanın neslinden Davud Aleyhisselam ve Beni İsrail (İsrail oğulları) hükümdarları gelmiştir. Bu sebeble İsrail oğullarına gönderilen peygamberlerin çoğu da Yusuf Aleyhisselamın neslindendir. Kur’ân-ı Kerimde bahsedilen Tâlût da Bünyamin’in neslindendir.
Kur’ân-ı Kerim’in birçok yerinde Yakub Aleyhisselamdan, peygamberliğinden ve faziletlerinden bahsedilmektedir. Onun peygamberliğini dile getiren bazı ayetlerin mealleri şöyledir:
“Deki: ‘…İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilene; Musa’ya, İsa’ya ve peygamberlere Rableri tarafından verilene inandık. Onlardan hiçbirinin arasında (Peygamber olmaları bakımından) ayırım yapmayız(hepsi de haktır)…”(Ali İmran:84)
“…Nitekim İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlar(ın)a, İsa’ya, Eyyüb’e, Yunus’a, Harun ve Süleyman’a da vahiy etmiştik…” (Nisa:163
“Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uydum. Allah’a bir şeyi ortak koşmamız bizim için (asla doğru) olmaz. Bu (tevhid inancı), bize ve insanlara Allah’ın bir lütfüdür. Fakat insanların çoğu şükretmezler.”(Yusuf:38)
“Tevrat indirilmeden önce, İsrail’in (Hz. Yakub’un) kendisine haram saydığı şeylerin dışında, İsrailoğulları’na bütün yiyecekler helaldi. (onlara) deki: “Eğer doğru söylüyorsanız, (asıl) Tevrat’ı getirinde onu güzelce okuyun (yoksa haram ve helal sizin dediğiniz gibi değildir).”(Ali İmran:93)
“İşte bunlar, kendilerine Allah’ın nimet verdiği peygamberlerden; Âdem’in neslinden ve Nuh ile beraber (gemide) taşıdıklarımızdan; İbrahim ve İsrail(Yakub)’un neslinden, doğru yola eriştirdiğimiz kimselerdendir. Rahman (olan Allah)’ın ayetleri onlara okunduğu zaman ağlayarak (hemen) secdeye kapanırlardı.”(Meryem:58)(Not: Bu ayet secde ayetidir)
 Hazreti Yakub Aleyhisselamın hayatında da görüleceği gibi, Allah(c.c)’ın rızasını arayan ve gözeten bir mümin için hiçbir sıkıntı, zorluk ve üzüntü yoktur. Yalnızca, Allah(c.c)’ın dünyada bir imtihan olarak yarattığı ve müminin tevekkül, sabır ve teslimiyetini denediği olaylar vardır. Bunlar, dışarıdan bakıldığında sıkıntı ve zorluk gibi görünse de aslında Allah(c.c)’ın kesin bir rahmetiyle karşılık bulacak olan olaylardır.
Unutulmamalıdır ki Allah(c.c) Kendisi’ne gereği gibi kulluk eden bir mümin için dünyada ve ahirette azap dilememiştir. Tam tersine her iki hayatta da güzellik onlarındır. Yüce Mevla, cümlemizi hem dünyada hem ahirette güzelliklere, saadete erişen kullarından etsin. Âmin.
 
Kaynak:
Şamil İslam Ansiklopedisi-Şamil Yayınları-Heyet
Gençler İçin Peygamberler Tarihi-TİMAŞ – Münire Daniş
Peygamberler Tarihi-Nil Yayınları-A.Lütfi Kazancı
Peygamberler Tarihi- T.D.V.Yayınları-M. Asım Köksal,
Feyzul Furkan Kur’an-ı Kerim Meali-Server İletişim- Hasan Tahsin Feyizli
Peygamberler Tarihi Ansiklopedisi-Hakikat Kitapevi-Heyet
Kur’an-ı Kerim ve açıklamalı Türkçe meali, Kral Fahd Matbaası, Medine-Münevvere
İlmi Araştırma Dergisi 21. sayı (Mart 2006)
http://www.islamvetasavvuf.org/?q=node/2149
http://www.dinibil.com/Default.asp?L=TR&mid=1931
AKRA FM – İslam Peygamberleri

Admin 09 Temmuz 2014

ŞU AN CANLI

HAVA DURUMU


ANTALYA