___________________________________________
Adı Kur’an-ı Kerim’de geçen peygamberlerdendir. Babası o daha doğmadan vefat etmiş, annesi onun doğumu ve çocukluğu sırasında birçok hârikulâde, olağanüstü haller görmüştü. Yunus Aleyhisselam doğup büyüdüğü Ninova’da, emin, yalan söylemeyen, yardım seven bir kişi olarak meşhur oldu. Otuz yaşına geldiğinde Ninova ahâlisine peygamber olarak gönderildi.
Soyu; Yunus bin Matta; Bünyamin bin Yakub, bin İshak, bin İbrahim olmak üzere İbrahim Aleyhisselama dayanmaktadır. Matta, Yunus Aleyhisselamın annesi idi. Peygamberlerden Yunus bin Matta ile İsa bin Meryem Aleyhisselamlar dan başka hiç biri, annesine nisbetle anılmamıştır. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’inde onu Zünun (balık sahibi) diyerek anar. Ninova’daki İsrailoğulları’na peygamber olarak gönderilmiştir. Ayeti Celile de;
“Şüphesiz Yunus da gönderilmiş (peygamber)lerdendi.”(Saffat:139) buyrulmaktadır.
Yunus Aleyhisselamın, Yakub Aleyhisselamın torunlarından olduğunu, Kur’an-ı Kerim’in şu ayeti Celilelerinden anlamaktayız.
“…Nitekim İbrâhim’e, İsmail’e, İshâk’a, Yakub’a, torunları(na), İsa’ya, Eyyüb’e, Yunus’a, Harun’a, Süleyman’a da vahyetmiş ve Davud’a da Zebûr’u vermiştik.” (Nisa:163)
“İsmail, Elyasa, Yunus ve Lût’a da (aynı şekilde hidayet ettik). Her birine âlemlerin üstünde (farklı) yüksek meziyetler verdik. (En’am:86)
Yunus Aleyhisselamın nüfusu yüz bini aşkın bir şehrin halkına uyarıcı ve tevhide çağrıcı bir peygamber olarak gönderildiği, Kur’an’ı Kerim’de şöyle geçmektedir:
“Onu yüz bine hatta daha da fazla (kimse)lere (Ninova ve çevresine)peygamber gönderdik.” (Saffat:147)
Onun peygamber olarak gönderildiği Ninova şehri, Dicle nehrinin kıyısında, şimdiki Musul’un yerinde bulunmaktaydı. Bu beldenin İnsanları küfrün içinde bulunuyorlardı ve putlara tapmakta idiler. Yunus Aleyhisselam onları küfürden ve putperestlikten nehyetmek, küfürlerinden dolayı tevbe ettirmek, Yüce Allah’ın varlığına ve birbirine inanmalarını emretmek üzere gönderilmişti
Putlara tapan Ninova halkını otuz üç yıl boyunca Allah(c.c)’a imân ve ibâdet etmeye, küfürden kurtulmaya davet etti, tebliğde bulundu ve peygamberlik vazifesini yerine getirdi. Ancak sadece iki kişi ona imân etti. Kavmi ona imân etmedikleri gibi birçok ezâ ve cefâda bulundular. Onunla alay ettiler. Fakat Yunus Aleyhisselam yılmadan ve ümitsizliğe kapılmadan onları hak dine dâvet etti. Allahü Teâlânın azâbıyla korkuttu. Fakat Ninova halkı, “Tek bir kişinin hatırı için azap inip herkesi yok edecekse müsaade et bu azap gelsin.” deyip alay edip tehdit ettiler. Yunus Aleyhisselam, bütün samimi dilekleri ve gayretlerine rağmen küfürde ısrâr edip, eğlenen, önemsemeyen, hakaret eden, tehdit yağdıran kavmini Allah(c.c)’a havale ederek onların arasından ayrıldı.
“Zünnûn’u (balık sahibi/Yunusu) da (hatırla!). Hani (o kavmine) kızarak gitmişti de kendisini sıkıştırmayacağımızı (kurtulacağını) zannetmişti….” (Enbiya:87)
“(Resulüm!) O halde sen, Rabbinin hükmüne sabret. O balık sahibi (Yunus) gibi olma! Hani o, (kavmine karşı öfke ve) kederle dolu olarak(Allah’a) seslenmişti.”(Kalem:48)
Allahü Teâlâ, Yunus Aleyhisselamın bu hali üzerine ona, kavmini kırk gün daha imana davet etmesini, belki aklını kullanan ve selamet bulan olur diyerek sonrasında azabının geleceğini, eğer iman etmezlerse, helâk olacaklarının alâmeti olarak son üç günde yüzlerinin renginin değişeceğini bildirince, Yunus Aleyhisselam tekrar Ninova’lıların arasına döndü. Allah(c.c)’ın emri olmadan milletini terk etmeye kalkışması, üzerine Yüce Allah(c.c) şöyle buyurmuştu:
“O halde (Rasulüm! Şeriatın tesisinde, eziyetlere diğer) peygamberlerin azim(sabır)sahibi olup sabrettikleri gibi sen de sabret. Onlar için (azap konusunda) acele etme!…” (Ahkâf:35)
Yunus Aleyhisselam, halkına yeni durumu bildirip, canla başla tekrar tebliğine başladı. Kırk gün boyunca kavmini, gitgide battıkları karanlıklardan kurtuluşa çıkarmaya çalıştı. Fakat Hazreti Yunus, sanki karşısında bulunan taşlara, ağaçlara söz söylüyor gibiydi ve kimse umursamıyordu. Otuz yedi gün aralarında kaldı. Kavmi yine inanmadı. Bunun üzerine Yunus Aleyhisselam “O halde üç güne kadar başınıza gelecek azabı bekleyin. Bunun alâmeti önce benizleriniz sararacaktır.” Buyurdu ve ilâhi bir emir gelmeden aralarından ayrıldı. Yunus Aleyhisselam kavmini terk etmekte sabırsızlık gösterdi. Ardına dahi bakmadan kasabadan uzaklaşabildiği kadar uzaklaştı.
Yunus Aleyhisselamın haber verdiği gün gelince Ninova’lıların benizleri sarardı. Gökyüzü karardı. Şehri simsiyah bir duman kapladı. Herkesi korku ve telâş sardı. Feryad ve figâna başladılar. “Yunus Aleyhisselam aramızda ise korkmayın, eğer gitmişse azap bizi helâk edecektir.” diye söyleştiler. O zaman Allahü Teâlâ kalblerine pişmanlık hissini verdi. Onlar tövbe etmek arzusu ile yaşlı sâlih bir zâta geldiler ve ne yapmaları gerektiğini sordular. O zât da henüz azâbın gelmesine iki gün olduğunu ve tövbe etmelerini ve azâbı kaldırması için duâ etmelerini tavsiye etti. Bunun üzerine Ninova halkı şehrin yakınındaki bir yüksek tepeye çıkıp Allahü Teâlâya ve O’nun peygamberi Yunus Aleyhisselama imân ettiler. Allahü Teâlâya duâ edip azâbı kaldırmasını niyaz ettiler. O zamana kadar yaptıkları her türlü kötülük ve haksızlığa da tövbe ettiler. Hattâ öyle oldu ki, evlerindeki başkasına âit olan taşları söküp sâhiplerine iâde ettiler. Bunun üzerine Allahü Teâlâ tövbelerini kabul edip, azâbı üzerlerinden kaldırdı. Onlar da sonunda Allah(c.c)’a imân edip tevhide sarıldılar. Onların tevbe edip hakka dönüşlerini ifâde eden âyetin meâli şöyledir:
“(Nihayet kavmi de onun arkasından, tehdit olundukları azabın geleceğini anlayınca) iman ettiler, biz de kendilerini (yaşayacakları) bir zamana kadar geçindirdik.” (Saffat:148)
“Fakat o (azabı gördükleri) vakit inanıp da imanları kendilerine fayda veren bir memleket (halkı) olsaydı ya! Ancak Yunus’un kavmi hariçtir. (Çünkü) bunlar(azabın geleceğini sezip hemen tövbe ve) iman edince, dünya hayatında rezil ve rüsva olma azabını kaldırmış onlardan kaldırdık ve onları bir zamana kadar(yaşatıp)faydalandırdık.” (Yunus:98)
Yunus Aleyhisselam, azabın gelmesine kalan üç günün bitmesini beklemeden, Allah(c.c)’ın müsaadesi ve hicret izni olmadan, kavmine olan kırgınlığından dolayı, onlara gelecek azabı görmek istemediğinden sabırsızca hareket etmiş, aceleyle sahile gidip limanda yola çıkacak ilk gemiye binmişti. Allah(c.c)’ın kendisi için vereceği hükmü beklemeden, sahilden ayrılan gemiyle birlikte kavminden uzaklaştı. Gemi bir müddet seyrettikten sonra durdu ve kımıldamaz oldu. Gemidekiler şaşırıp kaldılar. Ne kadar çalıştılarsa da gemiyi bir türlü yürütemediler. Sonra da; “Aramızda bulunan bir suçlu yüzünden gemi yürümüyor. ” diye aralarında söylendiler. Geminin batmasından endişe edip paniğe kapıldılar. Durumu uğursuzluk kabul edip: “Burada efendisinden kaçan bir kul vardır. Kur’a atalım o meydana çıkar!” diye söyleştiler. O zamanki adetleri, kura kime isâbet ederse onu cezâ olarak denize atmaktı. Adetleri gereği kura çektiler. Kura Yunus Aleyhisselama çıktı. O zaman Yunus Aleyhisselam bunun kendisi hakkında ilâhi bir imtihan olduğunu kabul edip tevekkülle; “O âsi kul benim!” dedi. Gemidekiler Yunus Aleyhisselama bakıp sâlih bir kimse olduğunu anlayıp; “Bu zât köleye benzemiyor!” diyerek yeniden kura çektiler. Kura yine Hazreti Yunus’a isâbet etti. Üçüncü defâ çekilen kura da Yunus Aleyhisselama isâbet etti. Bâzıları; “Şüphesiz, bu kişinin suçu olmalı!” dediler.
Yunus Aleyhisselam, gemi yolcularını Allahü Teâlâya imân etmeye dâvet etti. Fakat gemidekiler Yunus Aleyhisselamı denize attılar. Denize atılan Yunus Aleyhisselamı bir balık yuttu. O zaman Cenâb-ı hak balığa emredip onu yaralamamasını, kemiklerini kırmamasını bildirdi. Balık bu hal üzere Hazreti Yunus’u alıp denizin derinliklerinde kayboldu. Bu durum Kur’ân-ı Kerim’de şöyle haber verilmiştir:
“Bunun için kur’a çektiler (kur’a üçüncü defa da Yunus’a isabet edince o,)kaybedenlerden oldu.” (Saffat:141)
“(O: ‘Sahibinden izinsiz kaçan benim.’ Diye kusurunu itiraf ederek) kendisini kına(yıp denize at)mışken (emrim üzerine) balık hemen onu yuttu.” (Saffat:142)
Yunus Aleyhisselam balığın karnında sağ, aklı başında ve şuûru yerindeydi. Balığın karanlık vücûdunda çok üzgün bir halde: “Yâ Rabbi! Emir ve hüküm senindir. Fakat Ninova’ya dönmeye ve kavmimi imânlı bir şekilde görmeye ümidim sonsuzdur. Bütün bunlara rağmen senin takdirin ne ise ona râzıyım.” dedi. O sırada bazı sesler işitti. “Bu nedir acabâ?” diye söylendi. Allahü Teâlâ ona balık karnında olduğunu vahyederek: “Ey Yunus! Bu sesler beni denizde zikreden canlıların sesleridir!” buyurdu. Yunus Aleyhisselam balığın karnında dahi her zaman zikre devam ediyordu. Melekler onun sesini işitip Allahü Teâlâya arz ettiler. Allahü Teâlâ; “Bu kulum Yunus’un sesidir. Bir hâli sebebiyle onu denizde bir balığın karnında hapsettim.” buyurdu. Yunus Aleyhisselam “Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke inni küntü minezzâlimin diyerek, Ayeti Celile de bildirilen duâsına devâm etti.
“Zünnûn’u (balık sahibi/Yunusu) da (hatırla!). Hani (o kavmine) kızarak gitmişti de kendisini sıkıştırmayacağımızı (kurtulacağını) zannetmişti. Nihâyet (balığın karnında)karanlıklar içinde (kalınca): ‘Senden başka hiç bir ilâh yoktur. Seni(noksanlıklardan)tenzih ederim, doğrusu ben (bu hareketimle) kendine zulmedenden oldum.’ diye yalvarmıştı.”(Enbiya:87)
Bu duâsı ve tesbihi onun kurtuluşuna sebep oldu. Balığın karnında üç, yedi veya kırk gün kaldıktan sonra kurtuluşa erdi. Yunus Aleyhisselamın duasının kabul edildiği ve Allah(c.c) tarafından bağışlandığı, Kur’an-ı Kerim’de şöyle dile getirilmiştir:
“Biz de onun duasını kabul ettik ve onu sıkıntıdan kurtardık. İşte biz iman edenleri böyle kurtarırız.” (Enbiya: 88)
“Eğer o çok tesbih edenlerden olmasaydı, insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar elbet onun karnında kalırdı.” (Saffat:143-144)
Gücü her şeye yeten Yüce Allah(c.c), balığın karnındaki Hazreti Yunus’u öldürmedi. Bir süre sonra balık onu ağzı ile sahile bırakmıştı. Rivayete göre, Yunus Aleyhisselam balığın karnında kırk gün kadar kaldıktan sonra Muharrem ayının onuncu (Âşure) günü çıktı. Balık onu çıkarıp sâhile bıraktığında; Yunus Aleyhisselam zayıflamış, bitkin, hasta bir durumda ve himâyeye muhtâçtı. Cenâb-ı Hak orada Hazreti Yunus’u güneşin yakıcı sıcağından gölgelendirerek geniş yapraklı, çabuk büyüyüp yükselen bir ağaç veya bitki bitirdi. Bu ağaç sinek ve haşarâtın zararını da önlemekteydi. Cenâb-ı Hak bir rivâyette o bitkiden Hazreti Yunus’a süt damlattı. Diğer bir rivâyette dağ keçisini emrine verdi. İyice kuvvetleninceye kadar o dağ keçisi sabah akşam gelip Hazreti Yunus’u emzirdi. Onun kurtuluş ve daha sonraki hali, Kur’an-ı Kerim’de şöyle haber verilmiştir:
“(Ama o bizi tesbih etti) biz de onu, hasta olarak (açık, boş) bir alana çıkarıp attık. Üzerine de (asmaya sarılmış) bal kabağı cinsinden (gölgelik) bir ağaç bitirdik.”(Saffat:145-146)
“Şayet Rabbinden bir nimet ona yetişmeseydi, (sabırsızlığından) mutlaka yerilmiş/kötü bir halde, çıplak (ve ıssız) bir alana atılacaktı. Fakat Rabbi(duasını kabul edip tekrar) onu seçti de (yeniden vahyine devam edip) onu iyilerden yaptı.” (Kalem:49-50)
Yunus Aleyhisselam kendine gelince Allahü Teâlâya şükredip ibâdete başladı.
Bir gün kendisine gölge veren ağacın kuruduğunu görüp üzüldü. Allahü Teâlâ ona vahy edip kavmine dönmesini emir buyurdu ve kavminin tövbelerini kabul ettiğini bildirmesini emretti.
Yunus Aleyhisselam kavmine gitmek üzere yola çıkıp, Ninova şehri yakınlarına gelince gördüğü bir çobana kavminin durumunu sordu. Çoban da; “Peygamberleri olan Yunus Aleyhisselam onlara darılıp gittiğinden kendi başlarına kaldılar. Cenabı Hak onlara azap gönderdi. Azap bulutları başları üzerinde üç gün üç gece durdu. Fakat onlar bin bir pişmanlık duyarak Yunus Aleyhisselamı aramalarına rağmen bir yerde bulamadılar. Dualarla, niyazlarla, tövbe istiğfarlarla Allah(c.c)’a yakardılar. Netice de Allahü Teâlâ onları bağışladı. Üzerlerinden azabı kaldırdı. Şimdi yolları gözetip kendilerine emir ve yasakları öğretecek Yunus Aleyhisselamın gelmesini bekliyorlar.” dedi. Yunus Aleyhisselam, kendisinin, bekledikleri kimse olduğunu ve gidip onlara haber vermesini istedi. Çoban, Ninova’ya gidip Yunus Aleyhisselamın geldiğini haber verdi. İlk anda Yunus Aleyhisselamın geldiğine inanmayan Ninova halkı ağacın ve koyunun dile gelip, konuşması neticesinde inandılar. Yunus Aleyhisselamın bulunduğu tarafa gittiler. Yunus Aleyhisselamı namaz kılarken buldular. Namazdan sonra onu hasretle kucaklayıp özür dilediler. Berâberce şehre döndüler. Bundan sonra Yunus Aleyhisselam onlara Allahü Teâlânın emir ve yasaklarını anlattı. Kavmi mesut ve iyilik üzere oldular. Rivayete göre Yunus Aleyhisselam seksen üç yaşında ibadet halindeyken Ninova’da vefât etti. Vefât ettiği yer hakkında başka rivâyetler de vardır.
Kaynak:
Peygamberler Tarihi-Nil Yayınları-A.Lütfi Kazancı
Şamil İslam Ansiklopedisi-Şamil Yayınları-Heyet
Gençler İçin Peygamberler Tarihi-TİMAŞ – Münire Daniş
Peygamberler Tarihi- T.D.V.Yayınları-M. Asım Köksal,
Feyzul Furkan Kur’an-ı Kerim Meali-Server İletişim- Hasan Tahsin Feyizli
AKRA FM – İslam Peygamberleri