___________________________________________
Orucu, şer’i bir mazeret yokken tutmamak veya bozmak haramdır.
Oruç tutmamayı veya tuttuktan sonra bozmayı mubah kılan şer’i mazeretler sekizdir :
l- Hastalık,
2- Yolculuk,
3- Mecburluk,
4- Gebelik,
5- Emziklilik,
6- Şiddetli açlık,
7- Şiddetli susuzluk,
8- Düşkün ihtiyarlık,
Hastalık, ister baş, göz ağrısı olsun, ister bir yaradan ileri gelsin, oruç tutmamayı mubah kılar.
Ramazan’da sıhhatli ve oruçlu iken hastalanan kimse için, sonra kaza etmek üzere oruç yemek mubah olduğu gibi, hastalığının artmasından veya başka hastalıklara yol açmasından veya uzamasından korkan hasta için de sonra kaza etmek üzere oruç tutmamak caizdir. >
Korkunun, ya hastanın veya başka birisinin o husustaki eski tecrübesine, yahut mütehassıs ve güvenilir müslüman doktorun tavsiyesine dayanmak gerekir.
İbadetlerle ilgili bulunmayan hususlarda gayr-ı müslim doktorların tavsiyelerine göre hareket edilebilirse de, ibadetleri bozmakla ilgili hususlarda doktorun mütehassıs olduktan başka, müslüman ve hatta sözlerine güvenilir kişilerden olması da şarttır.
Hasta iken, Ramazan’da hastalığı geçen ve fakat zayıf düşen bir kimsenin oruç tuttuğu takdirde daha çok zayıf düşeceğini müslüman ve mütehassıs bir doktor söylerse, o hastanın, orucunu yemesi caiz olur.
Humma nöbeti olan kimsenin veya hayız âdeti olan kadının nöbet veya âdet geleceğini sandığı günde oruç tutmaması caizdir. Eğer, o gün nöbet gelmez ve âdet vuku bulmazsa, o günün orucu sonradan kaza edilir, keffaret lâzım gelmez.
Hastaya bakan da bu hususta hasta gibidir.
Ramazan’da tan yeri ağarmadan önce, orta bir yürüyüşle on sekiz saatlik bir yere gitmek üzere niyetlenerek evlerinden ayrılıp yola çıkanlar, sonradan kaza etmek şartıyla isterlerse oruç tutmayabilirler.
Yolculuk, kendilerini zayıf düşürmedikçe, tutmaları efdaldir.
Oruç tutmayan arkadaşlarla yolculuk edilip azıklar birlikte yenildiği ve oruçlunun, oruçluluğundan şikayetlenildiği takdirde oruçlu için efdal olan, orucu tutmamak ve kazaya bırakmaktır.
Oruçlu olarak sabahladıktan sonra yola çıkanlara, o günün orucunu bozmak, keffareti gerektirmese de, yolculuk, hastalık gibi elde olmayan mazeretlerden olmadığı için, helal ve caiz değildir.
Dediğini yapmağa gücü yeten bir kimse tarafından, oruçlu, orucunu bozması için zorlanır, bozmadığı takdirde, öldürüleceği veya herhangi bir yerinin kesilip biçileceği söylenirse, orucun bozulması caiz ve mubah olur.
Fakat, hapsolunmak veya dayak atılmak gibi şeylerle yapılan ve tam olmayan zorlamalar, keffareti düşürse bile, haramlan mübah-laştırmaz.
Aklına bir zarar geleceğinden veya kendisinin yahut çocuğunun helak olmasından veya hastalanmasından korkan gebe veya emzikli kadının, sonra tutmak üzere oruç yemesi caizdir.
Emzikliye, çocuğunun ishalini keser diye müslüman ve mütehassıs doktorun verdiği ilaç alıp orucunu bozmak vardır.
Emzikliye göre: çocuk, ister kendisinin olsun, ister başkasının olup kendisi onun süt annesi olsun, birdir, hüküm değişmez.
Süt anneleri hakkında da hüküm aynıdır.
Kendisinde son derecede açlık veya susuzluk hasıl olup ölmekten veya aklını duygu organlarından herhangi birini kaybedeceğinden korkan kimsenin sonra tutmak üzere orucunu yemesi caiz ise de, duyulan şiddetli susuzluğun, kendisini işte çalışa çalışa yormasından ve hararetlenmesinden ileri gelmiş olmaması lâzımdır.
Günden güne vücuttan düşmekte ve ihtiyarlamakta olan ihtiyar erkek ve kadınların, ramazanda oruç tutamayacaklarına ve bunu, başka zamanlarda da kaza edemeyeceklerine göre, orucu yiyip fidye vermeleri lâzım gelir.
Fidye; her şeyden yoksun bir fakirin akşamlı sabahlı veya sahur-lu bir günlük, yani iki öğün yiyeceği olup Ramazan’in her günü için bir fitır sadakası verilmekle karşılanır.
Fidye, Ramazan’da her gün birer birer verilebileceği gibi, Ramazan’in başında da, sonunda da toptan verilebilir.
Verilecek fakirin müteaddit olması da şart değildir. Bir fakire de, birçok fakirlere de verilebilir.
Oruç bedeli demek olan fidye; oruç tutmaktan acizlikleri ölünceye kadar devam edecek olan pîr-i fanilere, çok yaşlanmış, ölüme yaklaşmış ihtiyarlara mahsus olduğundan; gebelik, emziklilik, hastalık, yolculuk ve mecburluk gibi mazeretler için, mazeretlerin hitamında kazadan başka bedel caiz olamaz.
Fidye, bir de ömrü boyunca oruç tutmayı adayan kimse hakkında da câri olur ki, zayıf düşerek adağını yerine getiremeyeceğine veya oruç tutacak güçde iken yemiş olduğu birkaç günü kazaya imkan bulamayacağına göre, fidye verir.
Fidye verecek olan kimse, fidye veremeyecek kadar fakirse, Allah’tan yarlığanmak va af diler.
İhtiyarlıktan başka özürlerle oruç yemiş olanlar, özürleri kalktıktan itibaren o oruçları oruç tutmak yasak olan günler dışında, meselâ; yolcular, mukim durumuna geçtikleri; hastalar, iyileştikleri; emzikliler, çocuklarını sütten kestikleri; gebeler doğurup lohusalık halleri geçtiği zaman kaza ederler.
Kaza etmeye güçleri yettiği, yani Ramazan’da yedikleri günler kadar Ramazan’dan ve oruç tutulması yasak olan günlerden sonra yaşadıkları halde kaza etmemiş veya kaza etmeye başlamışlarsa da tamamlamayarak ölüm döşeğine düşmüş olanların, kazaya güçleri yetip tutmadıkları günler sayısınca oruç ıskatını vasiyyet etmeleri gerekir.
Ramazan orucunu kaza ederken, ardarda, ara vermeden tutmak şart değildir.
Fakat, ara vermeden tutmak, bir an öcne borçtan kurtulmak, hayır ve fazilete koşmayı geciktirmemek, müstehaptır.
Eğer, borç kaza edilip ödenmeden ikinci ramazan gelecek olursa, onun orucu önce tutulur, kaza geri bırakılır. Kazanın, böyle geri bırakılmasından dolayı da bir şey lâzım gelmez.
Gelen Ramazan’ın orucu, kaza niyetiyle de tutulacak olsa, yine, eda yerine geçer, kazaya sayılmaz.